K.T. İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, iş sağlığı ve güvenliği çerçevesinde başlatılan denetimler ile ilgili açıklama yaptı. Gürcafer’in açıklaması şöyle:

“Son günlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından İş Sağlığı ve Güvenliği çerçevesinde başlatılan denetimler Birliğimizinin bilgisindedir ve de bu hususta Birliğimiz, Bakanlık ile diyalog halindedir.

Bu süreçte, hem üyelerimizin menfaati hem de çalışanlarımızın güvenliğini göz önünde bulundurarak etkili diyaloğumuzu sürdürdük, sürdürmeye devam edeceğiz.

Her zaman belirttiğimiz gibi, hiçbirşey insan hayatından daha değerli değildir. Geçmişte yaptığımız açıklamalarda da iş sağlığı ve güvenliği konusunun öncelikli çözümlenmesi gereken sorun olarak hükümetlerin birincil vazifesi haline gelmesi gerektiğini söylemiştik. Bu nedenle, 2 Şubat 2018, Cuma günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini devralan Sayın Zeki Çeler’in göreve gelir gelmez bu konuyu birincil vazife olarak masaya yatırması bizleri memnun etmiştir.

Ancak iş sağlığı ve güvenliğinin gerçek anlamda hayat bulması için yalnızca inşaatları durdurmak yeterli olmayacaktır. Eş zamanlı olarak atılması gereken adımlar da atılarak sorunun çözümü sağlanabilir. Bu hususta devletin özele örnek olacağı bir yapıya süratle dönüşmesini beklemekteyiz. Aksi taktirde yapılanlar palyatif bir adımdan öteye gitmeyecektir.”

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer yaptığı yazılı açıklamada, Meclis dışında ve içinde yaşananları kınadı. Yaşananları “halka karşı yapılmış aleni bir saygısızlık” olarak nitelendiren Gürcafer, “Düşünce ve ifade özgürlüğünü hazmedemeyen, kendi gibi düşünmeyene tahammülü olmayan, hoşgörüden nasibini almamış ve farklı düşünceler karşısında şiddete başvurmayı meziyet sayan bir zihniyetin bu topluma hiçbir faydası olamaz” dedi. Açıklama şöyle:

“Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği olarak, dün Meclis’te milletvekillerinin yemin töreni esnasında, gerek Meclis dışında gerekse Meclis içinde yaşananları halkımıza karşı yapılmış aleni bir saygısızlık olarak değerlendirmekteyiz.

İş dünyası temsilcileri olarak ekonominin çarklarının durma noktasına geldiği, her alanda var olan plansızlıktan dolayı keşmekeş yaşandığı ve bunun böyle devam edemeyeceği hususlarına defalarca vurgu yaptık. Yapılan son seçimle ortaya çıkan Meclis yapısının, ülkede yaşanan sıkıntılara çözüm üretebilme yeteneğinin geçmişe göre daha yüksek olması beklentisi içerisindeyiz.

Bizler böylesi bir beklenti ve heyecanla vekillerimizin yemin ederek göreve başlamasını beklerken yaşanan şiddet olayları bizleri derinden üzmüştür.

Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın, Yüksek Mahkeme Başkanımızın ve daha birçok değerli misafirin, halkımızın iradesini onurlandırmak amacı ile bulundukları bir ortamda sergilenen bu davranışlar, bizlere yapılmış saygısızlığı ikiye katlamıştır.

Gerekçesi ne olursa olsun düşünce ve ifade özgürlüğünü hazmedemeyen, kendi gibi düşünmeyene tahammülü olmayan, hoşgörüden nasibini almamış ve farklı düşünceler karşısında şiddete başvurmayı meziyet sayan bir zihniyetin bu topluma hiçbir faydası olamaz.

Bu ülkede yaşayan insanlar olarak, farklı siyasi görüşlerimiz olmasına rağmen, medeniyetin, hoşgörünün, saygının ve sevginin hakim olduğu ortak vatan düşüncesini benimsemiş bulunmaktayız. KKTC Meclisi’nde de bu düşünceye saygı duyan insanlar görmek isteriz.

Kabadayı havalarında bir yaşam biçimini seçmek, insanlara korku salmaktan haz almak kişinin kendi tercihidir ama bu davranışların yeri Meclis değildir. Meclis halkındır. Bu nedenle, bu gibi davranışlar sergilemeyi tercih edenlerin Meclis’te yeri yoktur.”

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, mahkemeye götürülen mülkiyet sorunu davalarına değinerek, bu sorunun mahkeme koridorlarında değil müzakere masasında çözülebileceğinin altını çizdi. AİHM’in Taşınmaz Mal Komisyonu’nun geçerliliğini tanıdığına ve Dimopulos Kararı ile mülkiyetin bugünkü kullanıcısına da hak tanıdığına vurgu yapan Gürcafer, bu gelişmelerin yabancı alıcıların KKTC’de edindikleri taşınmazlar üzerindeki mülkiyetin statüsü konusundaki endişeleri ortadan kaldırdığını belirtti. Gürcafer’in açıklaması şöyle:

“Mülkiyet sorunu konusunda bir kez daha Rum tarafınca aleyhimize hüküm almak amacıyla mahkemeye başvurulduğunu üzülerek öğrenmiş bulunmaktayız.

Her zaman söylediğimiz gibi, 1974 sonrası ortaya çıkmış olan bireysel sorunların çözümlenebilmesi ancak Kıbrıs sorununun kapsamlı bir çözümle nihayete ermesiyle mümkündür. Çözüm arayışının yeri ise mahkeme koridorları değil görüşme masasıdır. Geride bıraktığımız 43 yılda yaşananlar da uluslararası konjektür de mülkiyet sorununun ancak Kıbrıs sorununa bulunacak kapsamlı çözümle çözülebileceğini açıkça göstermektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) dahi Kıbrıs’taki mülkiyet sorunlarında hukuk yolu ile bir yere varılamayacağının sinyallerini her fırsatta vermiştir. Bunun en önemli örneği de  AİHM’in KKTC Cumhuriyet Meclisi’nin Aralık 2005’te kabul ettiği 67/2005 sayılı Yasa ile kurularak 17 Mart 2006’da faaliyete geçen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun geçerliliğini tanıması ve Mart 2010 tarihli Dimopulos Kararı ile mülkiyetin bugünkü kullanıcısına hak tanımasıdır.

Bu gelişmelerden sonra yabancı alıcıların KKTC’de edindikleri taşınmazlar üzerindeki mülkiyetin statüsü konusundaki endişeleri de ortadan kalkmıştır. Bu nedenle bahse konu gelişmeden ötürü inşaat sektörümüzün olumsuz etkileneceği hususunda bir endişemiz yoktur.

Kıbrıs sorunu artık iki toplumun geleceğini ilgilendiren bir sorun olmaktan çıkmış, gelinen noktada yalnızca Akdeniz’i de değil tüm dünya barışını etkiler bir hal almıştır.

Bizler her zaman, bunun bilinci ile kapsamlı çözümün zorlayıcısı olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Kıbrıs Türk tarafını uluslararası hukukta sıkıştırmaya yönelik atılan bu tür adımlar çözüm sürecine yönelik yapılan provokasyondan başka birşey değildir ve Kıbrıs Türkü’nü çözüm istencinden uzaklaştırmaktan, taraflar arasında gerginliği tırmandırmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmemektedir.

Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği, hukuki ve siyasi süreçte yetkililerle istişare halinde ve birlikte hareket ederek söz konusu araziye inşaat yapmaya başlayan üyesinin haklı davasında yanında olacaktır.”

KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer, yükselen dövize önlem olarak ödenmesi gereken avans ve ihzarat ödenekleri yerli müteahhitlere yapılmazken, Ankara’da açılan ihaleler neticesinde KKTC’ye gelip iş yapan Türkiye firmalara her türlü fark ve her türlü muafiyetin verilmesini eleştirdi. Yaratılan ayırımcılığa isyan eden Gürcafer, “Davul birinin boynunda, tokmak bir başkasının elinde. Bu davranışı kabullenmek ve sessiz kalmak Devletin itibarını yerle bir etmektedir” dedi. Gürcafer’in açıklaması şöyle:

“Dövizin yükselmesine paralel olarak maliyetler her geçen gün yükselmektedir. Şartnamelerde ve/veya ilgili Bakanlar Kurulu kararlarında döviz yükselmesine karşı önlem amaçlı avans ve ihzarat ödemeleri bulunmasına rağmen bu ödemeler yapılmamaktadır. 7 Kasım 1985, 24 Ağustos 1994, 5 Mart 2007, 16 Haziran 2014 ve 15 Ekim 2015 tarihlerinde yapılan düzenlemeler vardır. Devlet bunlara uymayarak suç işlemektedir.

Bir taraftan kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda ‘denk bütçe oluşturduk, mali sıkıntımız yok’, ’13. Maaşlar da tamam’ diye övünen yetkililer, diğer taraftan ödemesi çıkan, çeki hazır olan ve ödemesini talep eden müteahhite ‘memuru ve emekliyi ödeyeceğiz, birkaç hafta sonra gel’ yanıtını vermektedir.

Devletin tek sorumluluğu kamu çalışanlarının geçimini düşünmekle sınırlıymış gibi bir yaklaşım sergileyen yetkililer, batmak üzere olan müteahhitin ve inşaat sektöründen ekmeğini kazanan onbinlerce insanın  feryadına kulak tıkamaktadır.

Feryadımıza kulak tıkayan efendilere sorarım; Ankara’da açılan ihaleler neticesinde KKTC’ye gelip iş yapan Türkiye firmalarına her türlü fark, her türlü muafiyet verilebiliyorken, Kıbrıs Türk müteahhitine neden verilemiyor?

Örneğin; Güzelyurt – Lefke yolunu ya da Sayın Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanımızın TC’li firmalar tarafından yapılacağının müjdesini verdiği Girne Dağ Yolunu ve yama işlerini yapacak olan TC’li firmalara fark verilebiliyorken, köy yollarını yapan KKTC’li firmalarımıza neden verilemiyor? Amacınız nedir? Neden bu ayırımcılığa sessiz kalıyorsunuz? Uymayacağınız kararları neden Bakanlar Kurulu’nda alıyorsunuz? Adeta davul birinin boynunda, tokmak bir başkasının elindedir. Bu davranışı kabullenmek ve sessiz kalmak Devletin itibarını yerle bir etmektedir.

Yükselen döviz karşılığında her geçen gün daha zor duruma düşen müteahhiti ve bu sektörden evine ekmek götüren onbinleri, umarsızca seyrediyorsunuz. Adeta bizleri batırmayı hedefliyorsunuz. Ancak umarsızlığın hesabını bu onbinlerin müsebbipleri sandığa gömerek soracağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.”