Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği (KTİMB) Başkanı Cafer Gürcafer, “Biz iş dünyası olarak ısrarla ‘siyasi istikrar’ diyoruz. Siyaset de ısrarla siyasi istikrarsızlık sergiliyor” eleştirisinde bulundu, “pandemi döneminde, siyasi istikrarsızlık ülkenin en son ihtiyacı olan şeydir” dedi.
Dünyada, aşı ile birlikte bir normalleşme rüzgarının esmeye başladığına dikkat çeken Gürcafer, ülkelerin bu süreçte becerilerini ortaya koyacaklarını ve yara alan ekonomilerini düzeltmeye, sosyal yaşamlarını düzenlemeye çalışacaklarını söyledi, Kuzey Kıbrıs’ın da buna hazır olması gerektiğini belirtti.
KTİMB Başkanı Gürcafer, Kıbrıs TV’de Manşet programında, dün Elif Şen Çatal’ın konuğu oldu. Başkan Gürcafer, ülkedeki siyasi gelişmeleri yorumladı, Kovid-19 pandemisinin ekonomiye etkilerini değerlendirdi.
“Tiyatro izledik”
Gürcafer, Cumhuriyet Meclis’inde Salı günü yaşanan tartışmalara “tiyatro” benzetmesi yaptı.
Gürcafer, “Ekonomik Örgütler Platformu olarak, Salı günü, 4 saat toplantı yaptık ve aynı anda ekranda meclisi izledik. Biz aşıları almak için ne tür bir girişim yapmamız lazım, ne tür bir diplomasi takip etmemiz lazım, buna paralel ülkede bulaşa sebebiyet vermeden nasıl ekonomiyi iyileştirebiliriz hususlarına kafa yorarken ekranda neredeyse tiyatro izledik” dedi.
Gürcafer, “Bana göre yapılması gereken; tıpkı Vatikan’da Papa seçer gibi kapanacaklar meclisin içerisine çözüm bulmadan da çıkmayacaklar” dedi.
“Erken seçim çöküntü demek”
“En son ihtiyacımız olan şey erken seçimdir” diyen Gürcafer, erken seçimin nelere mal olabileceğini, milletvekillerinin de öngörebildiğini düşündüğünü kaydetti.
Cafer Gürcafer, “Erken seçim demek 2021 yaz sezonunun turizm için heba edilmesi, binlerce işletmenin iflas etmesi, kamu maliyesinin çökmesi demektir. Peki hükümeti kuracak olan ve çözüm üretecek olan, seçimden sonra yine parlamentoya girecek olan 50 milletvekili değil mi, şuanda mecliste 50 milletvekili var mı? Otursunlar, çözsünler. Ancak yine de ‘erken seçim’ diyorlarsa, seçime gitsinler ama meclisteki 50 vekil de evlerine gitsin, bir kere daha da vekil olmasınlar” diye konuştu.
“Bardak taşıyor!”
Dünyanın bir salgın dönemi, bir savaş yaşadığına işaret eden Gürcafer, “Bu noktada, sağlığımız, ekonomimiz, geçimimiz, çocuklarımızın geleceği hem de ülkemiz ile ilgili endişeliyiz. Böyle endişeler varken, milletvekilleri bunun çözümünü bulmak zorundadır. Parti ayrımı yapma, bencillikleri ön plana çıkarma zamanı değildir. Tüm farklılıkları bir kenara bırakmaları lazımdır. Canları acısa da ilkelerine ters düşse de dünyaya bakış açılarından taviz vermek zorunda olsalar bile bu ülke için doğru olanı yapmaları gerekmektedir” dedi.
Gürcafer, “Aksi halde hem iş dünyası olarak hem de halk olarak sokağa döküleceğiz. Meclise gideceğiz” uyarısında bulundu.
Cafer Gürcafer, şöyle konuştu: “Biz STÖ’ler olarak, bu salgında, Türkiye’ye gitmeye karar aldık. Sağlık Bakanlığı ile Kıbrıs’tan sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile görüşelim ve toplumumuzu aşılamak için ihtiyaç olan aşının daha erken bir zamanda bize gelmesini sağlayalım. Aynı şekilde AB Büyükelçisinden randevu talep ettik. Aşıdan payımıza düşeni alalım ve bir an önce aşılanalım da kapılarımızı ona göre kontrollü bir şekilde açalım, yaşamı tekrardan filizlendirelim. Biz buna uğraşırken mecliste ne var? Bardak taşıyor.
Bu tehdit olarak algılanmasın ancak halkın vereceği tepki, STÖ’lerin vereceği tepki her zamankinden farklı olacak, bu kez çok sert olacak.”
“Aşılanma noktasında biz avantajlarımızı fırsata dönüştürebiliriz”
Gürcafer, aşılanma noktasında Kuzey Kıbrıs’ın avantajlarını fırsata dönüştürebileceğini belirtti.
Cafer Gürcafer, “80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’ne göre 500 bin nüfusluk bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni aşılamak çok daha kolaydır ve bu bizim için büyük bir avantajdır. Önümüz yaz, bizim turizmimizi hareketlendirmemiz lazımdır. Turistin ülkesinde de salgın vardır ve onun ülkesinde de travma yaşanmıştır. Milyonlarca kişi bu travmayı bir tatil planı ile atlatmayı planlayabilir. Biz eğer toplumu aşılarsak yanı sıra ülkemize gelecek kişiler için aşılı kişilerin gelmesi yönünde bir kural koyarsak bu bizim avantajımıza olacaktır” dedi.
Gürcafer, “Bunu Sayın Sağlık Bakanı ve bakanlıktaki yetkililerle de konuştuk. Aşı kilittir. Gelecek olan insanlar gideceği ülkenin de güvenli olmasını isterler. Ekonomiyi ve sağlığı bütün olarak düşünüyoruz ve birlikte bir planlama yaparak öngörüde, talep de bulunuyoruz. Bunun için tabi aşıya ulaşmamız lazım” diye konuştu.
Birlik Başkanı Gürcafer, ülkenin tanınmamışlığının ise dezavantaj olduğunu belirtti.
Gürcafer, “İki kapımız var. AB’deki statümüzden dolayı AB’dir. Bunu hızlandırmak, aşı güneye geldiği oranda bir diplomasi, girişim başlatmak çok önemlidir. Bunun için bir baskı, kamuoyu oluşturmak lazımdır. İkincisi Türkiye’ye gidip bunu anlatmamız lazım. Türkiye’den 100 bin ve yukarı bir aşı miktarının tek seferde gelmesini sağlamamız lazımdır. Bunun için de bir hükümete ihtiyacımız vardır” dedi.
“Bugün çok daha kurumsal bir inşaat sektörü var”
Pandeminin genelde ekonomiye etkilerini değerlendiren Gürcafer, özelde inşaat sektörüne etkilerini de yorumladı.
Anan Planı’nın kabul edilmemiş olması ile çözüm umutlarının tükenmesi ve Orams davasının yabancı pazarda yarattığı olumsuz etkiden dolayı 2007-2008 yıllarında sektörde çok dik bir iniş yaşandığını hatırlatan Gürcafer, “Çok ciddi bir tahribat ortaya çıkmıştı. Bugün çok daha kurumsal bir inşaat sektörü vardır. O kurumsal yapıları sayesinde bu krizde sektör dimdik ayakta kaldı. Hiçbir proje atıl kalmadı. Şimdi ortaya 25 binin üzerinde bir ürün çıktı. Şuanda milyar doların üzerinde pazara çıkmak üzere bir değer, ürün var” dedi.
Üretilenin yerli ve yabancı olmak üzere 2 tüketicisi olduğuna dikkat çeken Gürcafer, “Yabancı tüketicinin gelebilmesi için bu ülkenin güvenli olması lazım. O zaman inşaat sektöründe yeni projeler hayat bulacak ve bu sektörden beslenen 70 alt sektör yeniden hareketlenecek” diye konuştu.
İç piyasada da dövizin yükselmesi ile alım gücünün çok düştüğünü söyleyen Cafer Gürcafer, şuanda insanların alım gücünü yükseltecek bir devlet yapısının olmadığını, dolayısıyla bazı argümanlarla insanların cebine inmek gerektiğini belirtti.
“Mevcut sistem verimliliğe engel oluyor”
Başkanlık sitemi konusunda da değerlendirmelerde bulunan Cafer Gürcafer, “Ben ille de başkanlık sistemi demiyorum. Parlamenter sistemde de yapılacak değişikliklerle çok daha kısa yoldan aslında düzenlemeye gidebiliriz” dedi.
Gürcafer, “Mesela, bir milletvekili bakan olursa milletvekilliğini yitirmesi lazımdır. Bu ülkede milletvekillerinin bakan olma arzusu ile çıkardıkları kavgalar, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakan tartışmaları bu toplumda nelere mal oldu, buna da dönüp bakmak lazım. Ülkemiz çok uzun zamandır bir yozlaşma içerisindedir. Bu yozlaşmadan da payını almayan kurum yoktur. Bu ülkeye sahip çıkmalıyız. Sistemi bütünlüklü olarak ele alıp, revize etmeliyiz. Yoksa, ülkenin en değerli insanını meclise gönderin bu sistem onu da tüketir” diye konuştu.