Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği’nin her yıl yayımladığı İnşaat Dergisi’nin yeni sayısı çıktı. Birliğin bir yıl boyunca yürüttüğü çalışmaların yanısıra röportajlar ve sektör ile ilgili haber ile makalelerin yer aldığı İnşaat 2017 dergisine konuşan KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer önemli değerlendirmelerde bulundu. Ülkedeki en büyük sorunun plansızlık olduğunu vurgulayan Gürcafer, planlı bir yaşama hemen geçilmemesi halinde, Kıbrıs konusunda bir çözüm olur ya da olmaz kendimizi tüketip yok edebileceğimiz uyarısında bulundu.
Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği’nin her yıl yayımladığı İnşaat Dergisi’nin yeni sayısı çıktı. Nisan ayı itibarıyla hayat bulan İnşaat 2017 Dergisi zengin içeriği ile dikkat çekiyor. Birliğin bir yıl boyunca yürüttüğü çalışmaların yanısıra röportajlar ve sektör ile ilgili haber ile makalelerin de yer aldığı İnşaat 2017 dergisinin Genel Koordinatörlüğünü KTİMB Genel Sekreteri Erdim Oras, Yazı İşleri Koordinatörlüğünü ise KTİMB Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Filiz Seyis yürüttü.
HK Ajans tarafından yayına hazırlanan İnşaat 2017 dergisinde KTİMB Başkanı Cafer Gürcafer’in geniş bir röportajı yer aldı.
İnşaat 2017 Dergisi’ne çarpıcı açıklamalarda bulunan Gürcafer, ülkedeki en büyük sorunun plansızlık olduğunu söyledi. Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer planlı bir yaşama hemen geçilmemesi halinde Kıbrıs konusunda bir çözüm olur ya da olmaz kendimizi tüketip yok edebileceğimiz uyarısında bulundu.
Planlı yaşama geçmenin ülkedeki birçok sorunu ortadan kaldıracağını anlatan Gürcafer, “Bizim Müteahhitler Birliği olarak bu dönemde önceliğimiz planlı yaşama geçilmesi olacaktır. Bunun için mücadele vereceğiz” dedi. Başkan Gürcafer’e sorulan sorular ve verdiği yanıtların tam metni şöyle:
“Kıbrıs konusunun çözümü konusunda umutlarım tükendi”
Soru: Geçen yıl dergiyi hazırlarken yaptığımız röportajda çözüm umudu yüksekti. Ve siz ‘Çözüm kapıda, hazır olmalıyız” demiştiniz. Aradan bir yıl geçti. Kıbrıs konusundaki gelişmeleri şimdi nasıl değerlendiriyorsunuz?
GÜRCAFER: Çözüm konusunda şimdi daha umutsuzum. 2003 yılında Annan Planı ile birlikte çözüm umutları yatırım iklimini olumlu etkilemişti. O dönemde yatırımlarda inanılmaz bir patlama yaşanmıştı. Sonrasında 2007 yılında uluslararası mahkeme kararları gündeme geldi. Orams davası ile birlikte çözümsüzlük süreci tekrar öne çıktı. Bu yatırım iklimini de olumsuz etkiledi. Çok dik bir iniş yaşandı. Bir durgunluk dönemine girildi. Bunun ardından yeniden bir hareketlenme oldu ve bu da inşaat sektörüne yansıdı. Gelinen aşamada hem içerideki hem de dışarıdaki alıcının Kuzey Kıbrıs’tan konut alımına bakış açısı farklılaştı.
“Çözüm umutları suya düşse de bu bizi ekonomik olarak etkilemeyecek”
Soru: Bunu neye bağlıyorsunuz?
GÜRCAFER: Ben bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının çok etkili olmamış olmasına, küreselleşmeden yavaş yavaş ülkelerin uzaklaşıyor olmasına ve Türkiye-AB ilişkilerinin olumsuz etkilenmesine bağlıyorum. Bu gelişmeler artık tüketiciyi veya alıcıyı Kıbrıs’ta bir çözüm olmuyor ya da olmayacak noktasında çok olumsuz etkilememeye başladı. Yani çözümsüzlük koşulları alıcıyı artık etkilemiyor. Hatırlayın, Orams davası çok büyük bir etki yaratmıştı. Ancak Orams davasından sonra mevcut kullanıcı ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu karar, Mal Tazmin Komisyonunun oluşması özellikle yurt dışındaki tüketici üzerinde Orams kararı gibi kararların çok da bir etkisi olmadığı algısını yarattı. Bu da bir etken. Bir diğer etken artık Kıbrıs’taki liderler Federal bir çözümden uzaklaşabileceklerinin sinyallerini vermeye başladılar. Bu tabii ki farklı algıların oluşmasına neden olur. Şunu söylemeye çalışıyorum. Bugün çözüm umutları suya düşerse veya görüşmeler koparsa 2003’te taraflardan birinin Annan Planı’na hayır demesi sonrasında Kuzey Kıbrıs ekonomisi üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi yaratmayacağının sinyalleri geliyor artık. Bir umarsızlık vardır.
“Çözüm arayışları İnşaat sektörüne olumsuz etki yapmayacak”
Soru: Bu durum pazara nasıl yansıyor?
GÜRCAFER: Avrupa pazarından Kuzey Kıbrıs konut pazarına dönük talepte bir azalma vardır ama örneğin Çin’den, Rusya ve Arap ülkelerinden Kuzey Kıbrıs’a dönük taleplerde bir artış vardır. Mülkiyet konusuna Kıbrıs’ta artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları ile değil de kapsamlı bir çözüm bulunması ile bir çözüm bulunabileceğine olan inanış dünya genelinde çok arttı. Bu da tabii ki buraya olan ilginin azalıp artmasında ciddi bir etkendir. Dolayısıyla inşaat sektöründe her durumda görüşmeler kopsa da kopmasa da iki şekilde de talepteki artışın devam edeceğini düşünüyoruz.
“Koçanlara güven artmıştır”
Soru: Neden?
GÜRCAFER: Bunun bir sürü nedeni vardır. Benzer siyasi sorunlar dünyada çoğalmaya başladı. Dünyanın ve özellikle Birleşmiş Milletlerin de yaptırım gücü etkili olmamaya başladı. Eskiden olduğu gibi ekonomik ve siyasi yönden etkili yaptırımlar uygulanamıyor. Dolayısıyla artık Kıbrıs’taki duruma daha farklı bakılıyor. Verilen koçanlara güven artmıştır. Eskiden olduğu gibi ‘bunlar Rum malıydı’ gibi bir endişe artık o kadar yok. Bu durum bizdeki inşaat sektörünü olumlu bir şekilde etkilemeye devam edecek. Gelinen aşamada inşaat sektörü ve ülke için en büyük tehlike bu gelen talep karşısında plansız, programsız ve kontrolsüz cevap veriyor olmamızdır. Çünkü bu plansızlık, programsızlık ülkemizin cazibesinin veya varlık değerinin düşmesini doğuracaktır. Ülkemizden gelip konut almak isteyen insanlar sırf betonarmemiz, kullanılan alüminyum ya da ahşap malzemelerimiz güzeldir diye buraya gelmiyorlar. İnsanlar ülkemizin doğal güzelliği, iklimi, insan- demografik yapısı ve kültürü için burayı tercih edip geliyor. Bizim bu işleri plansız yapıyor olmamız bu değerlerimizi her geçen gün eritiyor, azaltıyor. Bizim bu nedenle çok süratli bir şekilde planlı bir yaşama geçmemiz lazımdır. Ve bence bugün biz öncelikli olarak ülkesel fiziki planlar temelinde imar planlarını yapmalı ve buna paralel sosyoekonomik kalkınma planlarımızı hemen hazırlamalıyız. Bunlara ek olarak da tarım, üniversite, turizm ve inşaat sektörlerimizi planlı bir zemine oturtmalıyız. Önümüze belli hedefler koyarak planlı bir hayata hızla geçmeliyiz. Daha fazla zaman kaybına tahammülümüz kalmamıştır.
“Önceliğimiz planlı bir yaşama geçmek olmalıdır”
Soru: Peki ne yapmalıyız? Önceliğimiz ne olmalı?
GÜRCAFER: Önceliğimiz planlı bir yaşama geçmek olmalıdır. Bunu yapmazsak Kıbrıs konusunda bir çözüm olur ya da olmaz kendimizi tüketip yok edeceğiz. Üniversite sektörü inşaat sektörünü olumlu tetiklese de bu sektörün uzun vadede kontrolsüz büyümesinin ülke ekonomisine zarar vereceğini düşünüyoruz. Bu durum toplumun büyük bir kesimi tarafından gözlemlenmektedir. Ülkemizde üniversite sektörü önemli bir ticari sektöre dönüştü. Eğitim konusundaki hassasiyetler ortadan kalktı. Bu da eğitimde kaliteyi düşürmektedir. Kontrolsüz bir biçimde örneğin Girne büyüyor ve Girne’de sürekli yeni üniversitelerin açılabilmesi için izinler veriliyor. Girne’yi biz katlettik. Öğrencinin artmasına paralel bir şekilde sürekli olarak konut talebi de artıyor. İmar Planı yok. Bir sürü bina yapılıyor. Bu arada Girne’ye yukarıdan bakıldığı zaman burayı artık kaybettiğimiz net bir şekilde gözle görülebiliyor. Çok ilginçtir, uzun yıllar önce sırf espri olsun diye ‘gün gelecek Girneli Girne’den göç edecek’ derdik, bugün o gün geldi ve Girneli Girne’den göç etmeye başladı. Esas Girneli Girne’nin içinden dışına doğru kaçmaya başladı. Benim söylediğim planlama aslında tüm bunları içeriyor. Nereye kadar konut yapacağız ya da ne kadar yapmayacağız, yurt dışından gelen talep ne kadar devam edecek, yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türkler var, bu insanlara dönük konut yapacak mıyız ve onların ülkelerine geri dönmelerini sağlayacak politikalar uygulamaya koyacak mıyız? Bütün bunlar bizim sosyoekonomik kalkınma planlarımız içerisinde tartışmamız gereken konular arasındadır. Ama maalesef bunu yapmıyoruz. Bugün yaşamakta olduğumuz sorunlarımızın çok büyük bir bölümü plansız yaşamdan kaynaklanmaktadır. Hukukun üstünlüğünün olmaması veya İmar Planlarının tamamlanmamış olması, bürokrasideki hantallık veya dıştan gelen yabancı yatırımcının gelişigüzel istediği yatırımı yapabilmesi ve bunların neden olduğu sosyal sorunlar ya da üniversitelerdeki başı boşluk ya da inşaat sektöründeki başıboşluğun sebep olduğu bir sürü sosyoekonomik sorun vardır. Biz bunları görmezden geliyoruz ama tümünün temelinde plansız yaşam vardır. Planlı yaşam bu sorunların bir çoğunu ortadan kaldıracaktır. Bizim Müteahhitler Birliği olarak bu dönemde önceliğimiz planlı yaşama geçilmesidir.
“Ülkede reformist bir siyasi anlayışa ihtiyaç vardır”
Soru:Bunu tek başınıza sağlayabilir misiniz?
GÜRCAFER: Mümkün değil yapamayız. İlla ki siyasetle el ele tutuşmak lazım. Yasama ve yürütme ile birlikte yapmak lazım. Ama maalesef siyasette de böyle bir hassasiyeti ve öncelikli yaklaşımı görmüyoruz. Geçmişten günümüze kadar gelmiş geçmiş tüm iktidarlar bu konunun çok önemli olduğunu söyleseler de maalesef hiç biri bunu gerçekleştirmedi. Plansız yaşama neşter vurmadı, vuramadı.
Soru: Ekonomik olarak ülkedeki gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
GÜRCAFER: Geçmişten günümüze hep ayni şeyi söyledik. Bu ülkenin reformist bir zihniyetin müdahalesine ihtiyacı vardır. Reformlara ihtiyacı vardır. Gelen giden bütün iktidarlar ülkedeki bütün sorunların bir parçası oluyorlar ve bu çarpık düzenin yarattığı günlük sorunlarla mücadele etmenin ötesine maalesef geçemiyoruz. Bundan otuz yıl önce İçişleri Bakanlığının kapısına gittiğinizde kapıda bekleyen elli insan vardı, bugün yüz elli insan var. Bu ne demektir? Demek ki vatandaşlar sorunlarını çözmeleri gereken yerlerde çözemedikleri için oraya geliyorlar. Demek ki sistemde bir çarpıklık ve bozukluk vardır. Orada oturan Bakan günlük sorunlarla mı ilgilenmelidir, yoksa çok daha makro düzeyde işler ve projelerle mi meşgul olmalıdır? Elbette ki daha büyük şeylere bakması gerekirken günlük konularla uğraşmaktadır. Çünkü sistem bunu gerektirmektedir, düzen böyle çalışmaktadır. Daha da kötüsü ülkemizde bozuk, çarpık düzen olağan hale geldi ve yadırganmamaya, doğal olarak karşılanmaya başlandı. Toplumun beklentileri de bu yönde şekillenmeye başladı. Gelinen aşamada bir ekibin çıkıp ciddi bir reform süreci başlatması lazımdır. İnanıyorum ki kendi evimizin içerisini temizlersek elbette ki çözümsüzlük etkili olacaktır ama buna rağmen ciddi bir ekonomik ve sosyal kalkınma yaratabiliriz. Çünkü artık ambargoların etkisi eskisi gibi değildir. Birçok şeyi aşmış durumdayız ve birçok şeyi başarabiliriz. Ama kendi içimizdeki düzensizlik, dağınıklık ve yozlaşma bizi her geçen gün tüketiyor. Bizim yapacağımız, yapabileceğimiz müdahalelerle belli şeyleri düzeltmeyi biz palyatif tedbirler olarak görüyoruz. Yani meselelere bütünlüklü olarak bakılıp, bütünlüklü çözümler üretilmediği sürece bu işler düzelemez. Bütünlüklü bakmadan ve bütünlüklü adımlar atmadan yapılacak olanlar artık fayda etmez. İsterseniz yine bizim konumuza dönecek olursak. Eskiden konutlara dönük talep yoktu başka sıkıntılar vardı, şimdi talep var bu da daha farklı sıkıntılar yaratıyor. Bütün bunları planlayacak, tekrardan düzenleyecek reformist bir dokunuşa ihtiyaç vardır. Bu da ancak siyaset sektöründeki değişimle mümkün olabilir. Bugün ülkemizin yönetildiği şekil artık klasikleşmiştir. Otuz sene önce nasıl yönetiliyorsak bugün de ayni şekilde yönetiliyoruz. Ama dünya değişmiştir. Örneğin Türkiye çok değişmiştir. Değişim siyasetin içinden başlamalıdır. Siyasi partiler yasasından başlamalıdır. Siyasete girecek olan kişilerden başlamalıdır. Bir milletvekili ya da bakan olmak bu kadar kolay olmamalıdır. Bu hem yasal düzenlemelerle hem de toplumun değer yargılarının değişmesi ile mümkün olacaktır. Tek başına yasal düzenlemelerle değişim olmaz. Bir gerçek vardır ki toplumu siyaset yönetir. Ve demokrasilerde bu böyledir. Dolayısıyla ne kadar değerli bir siyaset sektörü yaratırsak ülkemiz de o kadar iyi yönetilir. Ne kadar kötü yaratırsak da o kadar kötü yönetilir.
“Hukuku ihlal ettiğiniz sürece istediğiniz sisteme geçin etkisi olmaz”
Soru: Bir sistem değişikliği de mi öngörmek gerekecek?
GÜRCAFER: Hukuku ihlal ettiğiniz sürece istediğiniz sisteme geçin, onun etkisi olmaz. Ama şunu söyleyeyim. Rum Başsavcı yardımcısı geçtiğimiz günlerde vermiş olduğu bir mütalaa ile devletin bir davayı kaybetmesine neden olduğu ve birilerine menfaat sağladığı gerekçesi ile üç buçuk yıl hapse mahkum oldu. Larnaka Belediye Başkanı yaptığı yolsuzluk nedeni ile açığa alınırken, Baf Belediye Başkanı hapse atıldı. Bizde yolsuzluk, usulsüzlük yok mu? İddia ederim ki Güney Kıbrıs’tan kat ve kat daha fazla vardır. Ama hapse giren var mı? Hiç oldu mu? Demek ki bizde hukukun hakimiyeti, üstünlüğü yoktur. Kağıt üzerinde olsa da fiiliyatta yoktur. Öncelikle ülkede hukukun üstünlüğünü tesis etmek lazımdır. Bunun için de ciddi bir temiz eller operasyonuna ihtiyaç vardır. Bunu da başlatacak olan siyasi bir harekettir. Kirlenme hukukla ortadan kalkar. Hukuk hakim kılındığı zaman bu kirlenme temizlenmeye başlar, topluma da bir cesaret gelir ve bunun arkası gelir… Birinci olarak buradan başlanmalı. Benim inancım buradan başlanırsa bunun arkası gelir. Bizim yeteri kadar yasalarımız yok mu? Vardır ama bakın örneğin bir belediye başkanı ile ilgili bir işlem bugüne kadar yapıldı mı? Belediyelerin battığı söyleniyor. Ama hesap soran yok. Aşırı istihdam, partizanlık zaman zaman başka nedenler belediyeleri batırdı. Batıranlardan hesap soruldu mu? Kaç kişi içeriye girdi? Hiç biri… Eğer birisi içeriye girer, hapis yatırsa ondan sonra gelecek olan işini yasalara bakarak yapar. Sorunlar hukukun etkin kılınması ile aşılabilir. İhtiyacımız olan doğru düzgün hukuk temelinde çalışacak olan bir sistemdir. Ve bunu da yapacak olan siyaset kurumunun kendisidir…